BRETTON WOODS SİSTEMİ

Timur Gökcan (Tüm Yazıları)

Timur Gökcan
Muhasebat Başkontrolörü

1. Giriş

Bu makalede 1944-1973 tarihleri arasında dünya çapında uygulanan bir ödeme sistemi olan Bretton Woods sisteminden genel hatlarıyla bahsedilecektir.

Uluslararası ödeme sistemleri bakımından dünya ekonomi tarihi belirli dönemlere ayrılabilir. Bunlar; 1-1870-1930 altın para çağı, 2-1930-1944 buhran dönemi korumacılık politikaları, 3-1944-1973 Bretton Woods sistemi ve 4- Son dönemdeki karma uygulamalardır.

Yukarıda bahsi geçen ilk sistem olan altın para çağı bir sabit kur sistemidir. Bu sistemde döviz kurlarının sabit oluşu görevli kuruluşun (Merkez Bankalarının) bu fiyattan alım satım faaliyetlerinde bulunmasına ve altının ihraç ve ithalinin serbest oluşuna bağlıdır. Bu sisteme göre her ülke parasını belirli bir ayar ve ağırlıktaki altın miktarıyla tanımlamıştır. Bütün ulusal paralar altına endeksli olduğundan aynı zamanda birbirine de sabit bir döviz kuruyla bağlı olmaktadırlar. Örneğin 1914 yılında 1 ABD doları 0,052 ons değerindedir. Diğer bir deyişle altının onsu o tarihte 19 dolardır. 1 İngiliz Sterlini ise o dönemde 0,257 ons altın etmektedir. 1 ABD dolarının 0,052 ons altın olduğu durumda, 1 sterlin, ons karşılığı baz alındığında 4,94 ABD dolarına denk gelmektedir. Altın para çağında altının ulusal ve uluslararası dolaşımı serbest ve her ülkenin parasına da konvertibldir. Altın para çağı 1870’li yıllardan 1. Dünya savaşına kadar başarı ile uygulanmış olup daha sonra ise farklı durumlar ortaya çıktığından zaman içerisinde terk edilmiştir.

2. Geçiş Dönemi

Altın para çağının sona ermesinde önemli rolü olan birinci dünya savaşının bitiminden itibaren dünyada iki büyük olay daha meydana gelmiştir. Bunlardan birincisi 1929 Büyük Buhranı (The Great Ressesion), diğeri ise ikinci dünya savaşıdır. Zaten birinci dünya savaşıyla birlikte paraya şiddetle ihtiyaç duyan Avrupalı ülkeler karşılıksız (altından bağımsız) para basmaya başlayarak

paralarının altınla olan ilişkisini terk etmişti. Avrupa’da bu sebeple, ilerleyen yıllarda oluşan enflasyon ve ABD’nin hala altın karşılığı para basması, dünyadaki çoğu yatırımın ABD’ye gitmesine sebep olmuştur.

ABD’de sürdürülen bu politika ise ancak 1929 buhranına kadar sürebildi. Bu zamana kadar oluşan finansal balon borsadaki düşüşle başladı. ABD sermaye piyasalarında başlayan çöküş reel ekonomiyi vurdu ve toplam talep dünyada azalırken üretim de düştü ardından risk algısıyla altına yönelim arttı ve ülkeler birbiri ardına değersizleşen paralarını dalgalanmaya bıraktılar. 1930-1944 arasında geçen bu dönemde pek çok ülke altın ve döviz rezervini korumak için koruma politikalarına başvurmuş küresel ticaret küçülmüştür. Her ülke kendi dış dengesine yöneldiğinden dış ticaret fazlası verme düşüncesi hızla yayıldı ve sonuç karşılıklı devalüasyonlar ve dünya ticaretinin düşmesiydi.

Büyük buhran sonrası dünyada altın para bloku, kambiyo bölgeleri ve sabit kur rejimleri gibi çeşitli rejimler oluştu. Bu döneme buhran dönemi korumacılık politikaları adı verilir. Türkiye bu dönemde Almanya ve bazı diğer ülkelerle birlikte kambiyo denetimi sistemini uyguladı. Bu rejimler bir süreliğine devam ettirildi ancak ikinci dünya savaşının dünya ticaretine verdiği büyük darbe sonrası bu rejimler de başarılı olamamıştır. Çünkü birçok ülke dış ticaret fazlası vermek amacıyla çok yönlü korumacılık yöntemine başvursa da savaş ticareti durdurma noktasına getirmiştir.

Sonuç olarak Bretton Woods sisteminin ortaya çıkmasını sağlayan başlıca sebepler: kambiyo sistemini uygulayan blokun parasının konvertibilitesini yitirmesi (karşılıksız ve aşırı derecede basılan paralardan dolayı), yoğun devlet müdahaleleri sebebiyle serbest ticaretin engellenmesi, dış açıklar ve bitmeyen devalüasyonlardır. Son olarak ise ikinci dünya savaşının doğurduğu yıkım ve yoksullaşmanın yıkıcı psikolojik etkileri insanları ve devlet yöneticilerini bu yıkımın sonuçlarını pozitif yönde etkilemeye zorlamıştır.

3. Yeni Parasal Sistemin Başlaması

Bretton Woods sisteminin başlangıç yılı her ne kadar 1944 olarak görülse de sistemin fiili olarak amaçlanan şekilde devreye girmesi 1950’leri bulmuştur. Doların gerçek anlamda sahneye çıkması da ancak bu tarihlerde başlar. Dünya ekonomik buhranı ve ikinci dünya savaşına yol açan hatalardan kaçınmak isteyen 44 ülkenin temsilcisi, yeni bir ekonomik düzen planlamak için bir araya gelir.

Görüşmenin ana aktörleri ikinci dünya savaşı sonrası ekonomik güç olarak ortaya çıkan ABD ve onun selefi İngiltere’dir. Daha önce de söylendiği üzere

yeni sisteme geçişin sebepleri temel olarak ekonomik ve yoksullaşma koşullarından kaynaklanmakta iken diğer önemli bir olay, ikinci dünya savaşı sonrası İngiltere’nin ve Avrupa’nın zor durum halidir. Bu dönemde İngiltere’nin borcunun büyük kısmı ABD’ye yöneliktir. Avrupa devletleri de savaştan yeni çıktığından altyapıları tahrip olmuştu ve altyapı yatırımları için fona ihtiyaçları vardı. Bu da gelişmelerin diğer bir önemli unsuru olan Marshall Planını yaratmıştır. Marshall Planı çerçevesinde ABD’den Avrupa’ya altyapı yatırımlarında kullanılmak üzere büyük miktarda finans sağlanması planlanmaktaydı.

Yeni sistemin iki mimarı olup birisi İngiltere’den John Maynard Keynes, diğeri ABD’den Harry Dexter White’tır. Bu bir Anglosakson anlaşması olarak da bilinir. Çünkü 44 ülke temsilcisinin bir araya gelmesiyle oluşmuşsa da ana aktörler daha önce dünya ticareti ve finansının lideri olan ancak artık borçlu ve muhtaç olan İngiltere ile bu ülkeden alacaklı olan ABD’dir. Görüşmelerde İngiltere temsilcisi John Maynard Keynes’in ve ABD temsilcisi Harry Dexter White’ın planları istişare edilmiştir. Yoğun tartışmalardan sonra özel çekim hakları-SDR gibi birkaç Keynesyen uygulamanın da plana eklenmesi şartıyla White planı benimsenmiştir.

Yeni parasal ödemeler sistemi Amerikan dolarına ayarlı olduğu için, Amerikan Merkez Bankası (FED)’in rolü, Amerika’nın ve sisteme entegre diğer ülkelerin para politikalarının ve faiz oranlarının belirlenmesine öncülük etmektir. FED’in ön planda olmasının sebebi, üstün üretici ülkenin Amerika olmasından kaynaklanır. Ülke, II. Dünya Savaşından büyük teknolojik üstünlükle çıkmış, makine-kimya sanayii, otomotiv, ağır ve ara sanayii malları da dahil olmak üzere önemli bir üretici konumundadır.

4 . Sistemin Özellikleri

Anlaşmaya katılan ve parasını zaman içerisinde konvertibl hale getirecek olan ülkelerin paraları dolara sabitlenmiştir. Dolar ise altına sabitlenmiştir. Diğer bir deyişle sistemin temelinde yine altın vardır. Fakat bu sefer altın para sisteminden farklı olarak altının yeni sistemde dolaylı bir rolü bulunmaktadır. Yani sistemde ön planda dolar vardır. FED kendisine dolar ödeyene karşılığındaki altını vermekle yükümlüdür.

ABD yaratmış olduğu doların en az %25’i oranında altın rezervine sahip olacağını taahhüt ediyordu bu nedenle burada dolara olan güven oldukça yüksek tutulmuştu. Bu dönemde New York büyük bir finans merkezi olarak Londra’yı geçmiştir.

Bu düzen içerisinde teşkilatlanması öngörülen iki kuruluştan birisi Marshall yardımları vasıtasıyla Avrupa’nın ve sisteme üye olan ülkelerin altyapısını güçlendirmeye yardım etmek üzere kurulan Dünya Bankasıdır. Türkiye de sisteme üye ülkeler kapsamında olduğundan Marshall yardımlarından faydalanmıştır.

Yeni ekonomik sistemin diğer kuruluşu ise Uluslararası Para Fonu (IMF) olup, kuruluşun ana rolü, dolara bağlı döviz kuru sistemini denetlemektir ve fonun üç kritik görevi vardır: uluslararası parasal iş birliğini teşvik etmek, küresel ticaret ve ekonomik büyümenin genişlemesini desteklemek ve büyümenin önündeki korumacı yaklaşımı engellemektir.

Kuralları ise; • Sabit döviz kurunun istikrarı, • Döviz kontrolünün ve ithalat kısıtlamalarının kaldırılması, • Likidite sorunlarının giderilmesidir.

Sistemin işleyişi şöyledir. Ülkeler serbest dış ticareti geliştirecekler, fakat dış ticaret fazlası vermek için korumacı nitelikte uygulamalar geliştirmeyeceklerdir. Kurların sabitlenmesi ve dış ticaretin liberalleşmesi sonucu oluşabilecek olan dış ticaret dengesizliği problemlerinde ise devalüasyon yapma ve ithalat kısıtlamasına gitme zorunluluğuna gerek kalmadan çözüm bulacak kuruluş Uluslararası Para Fonu (IMF) olacaktır. Sabit döviz kurlarında %1 oranında esneme payı vardır. Ancak döviz kuru %1 oranının üzerinde yükselir veya düşerse ülkeler kurlarına müdahale edebilecektir. Dış açık veren ülkenin bunu önce döviz rezervini kullanarak daha sonra ise IMF kredisine başvurmak ve para ve maliye politikalarıyla gerekli tedbirleri almak suretiyle kapatma çabaları desteklenecektir. En son çare olarak ise ödemeler dengesi sorunu yaşayan bu ülke durumu IMF’ye bildirerek parasını dolar karşısında %10 oranında devalüe edebilecekti.

Sistemin ilk etapta işleyişi ve sürdürülebilirliği zor olarak düşünülse de ileriki safhalarda uluslararası ticarette serbestleşmeye gidilmesi için tarifelerin azaltılmasını ve giderek kaldırılması mümkün görünmektedir. Çünkü ortak bir ödeme sistemi, para birimlerinin konvertibilitesi (başka para birimi veya değerli metallere dönüştürüle bilirliği) ve ülkeler arasında oluşabilecek dış açıklar için sağlanacak dış kredi desteği gibi tedbirler ekonomik küreselleşmenin hazırlıklarıydı. Belirtmek gerekir ki burada serbest olmayan tek kalem sermayedir. Yani her ne kadar dış ticaret ve hizmetler çok yönlü ve serbest olsa da yani, sermaye hareketleri kontrollüdür. Sermaye, bir ülkeye istediği gibi girip çıkamaz. Döviz kurunun sabit olması da zaten sermayenin kontrolüyle sağlanacaktır.

Anahtar para olan Dolar ise bir uluslararası likidite aracı, değer standardı, rezerv ve müdahale aracıdır. Bu dönemde dolar altından daha iyi bir rezerv aracıydı çünkü faiz elde edilebiliyordu. Ülkeler dolar rezervini artırdıkça faiz de elde edebiliyordu. ABD ise harcamalarını senyoraj gelirleri sayesinde rahatlıkla finanse edebiliyordu. Ülkeler dolar tutarak kazanç sağlıyor, ABD ise parasının değerini korumak suretiyle para basabiliyordu. Tabii ki bu sınırsız para basma anlamına gelmemektedir. ABD Merkez Bankasının doların değerini korumak için iç ve dış açıklarını kontrol etmesi gerekmektedir.

5. Sistemin Sona Ermesi

Bretton-Woods sisteminin sona ermesi de sistemin başlaması gibi kısa sürede gerçekleşmedi. 1973 yılı olarak bilinse de uygulamadan kopma noktası Amerikan başkanı Nixon’un 1971’de “Artık altın taahhüdümüz yok, dolar getirene altın vermem” demesi olmuştur. Tabii ki de bu bir sebep değil sonuçtur. Yani ABD’nin dolar karşılığında altın vermemesi ve aksine altın karşılığını bir tarafa bırakarak devasa nitelikte dolar basması ve ulusal para birimini altın karşılığında dalgalanmaya bırakması birer sonuçtur.

Sebep daha önce ortaya çıkmıştı. İlk etapta Almanya ve Japonya gibi yeni kalkınmakta olan ülkeler altyapı yatırımlarını ve sanayi mallarını satın almak için dolara ihtiyaç duyuyordu. Çünkü bu malları ve teknolojiyi ABD’den alıyorlardı. Bu ülkeler elindeki altınları satıp dolar aldılar. ABD’nin altın stokları arttı. Zaman içerisinde sistem tersine döndü. Batı Avrupa ve Japonya kalkındıkça spekülatörler ve yatırımcılar ABD’den ve dünyanın diğer yerlerinden bu ülkelere doğru akmaya başladı. Bu ülkeler bu sefer dolarları verip altın satın almak istediler ve dolar bir anda reel olarak değer kaybetmeye başladı. ABD ise bastığı paraların önemli bir kısmını da iç pazarı canlandırmak için yapmıştı. Ayrıca Vietnam savaşının da katkısıyla dış ödemeler bilançosu açık verdiğinden bu açığı para basarak telafi etmeye çalışmıştır. Dolayısıyla dünyada dolar bolluğu oluşmaya başladı. ABD’nin altın rezervleri ise dolar karşısında daha kıttı. Altın spekülatörleri doların eninde sonunda değer kaybedeceğini bildiği için altına hücum etmişlerdir.

Bu aşamada altın fiyatlarını sabit tutmak için oluşturulan Londra Altın Fonu,

  • Döviz kurlarının esnemesine izin verilen % 1‘lik dalgalanma marjının % 2,5 e çıkarılması için imzalanan Smithsonian anlaşması,
  • Ve Keynes’in önerdiği para birimi olan Özel Çekim Hakkı (SDR)’nin oluşturulması gibi girişimler sistemin sadece ömrünü uzatmış ama kurtarmaya yeterli olamamıştır.

Fransa, Almanya ve Japonya gibi ülkeler kalkınıp ellerindeki dolarları altına çevirdikçe ve İngiltere gibi ülkeler parasını dolar karşısında sürekli devalüe etme gereği duydukça ABD’nin altın stokları erimekte ve dış açıkları daha fazla artarak dolar bolluğuna sebep olmaktaydı. Sonuçta FED yaratmış olduğu dolar likiditesinin en az %25’i tutarında altın karşılığının olması taahhüdünden ve bu taahhüt gereğince altının onsunu 35 dolardan yabancı ülkelere satma yükümlüğünden tek taraflı vazgeçtiğini açıkladı.

Devam eden süreçte Avrupa Ekonomik Topluluğunun gelişimiyle birlikte Euro Dolar piyasasının oluşması ve ülkelerin paralarının konvertibl olması, arbitraj imkanlarından yararlanmak isteyen spekülatörlerin ilgisini çekmiş ve ülkelerin paraları sırayla spekülatif saldırılara hedef olmuşlardır. Özellikle İngiliz ve ABD paraları bu saldırılarda baskı altında kalmışlardır. Sistemin sona ermesi bütün ülkelerin paralarını dalgalanmaya bırakmasıyla gerçekleşti.

6. Sonuç – Çöküşün Sebepleri ve Değerlendirilmesi –

Uluslararası ödemelerin altına sabitlenmiş dolarla yapılmasının getirdiği en büyük sorun likidite açığıdır. Sistem kendi içinde çelişkiler doğurmaktadır. Örneğin FED’e, bastığı doların en az dörtte biri kadar altını kasasında tutması sorumluluğu verilmiştir. Öte yandan üye ülkelerin döviz açığını gidermesi ve uluslararası ödemeler sisteminin sağlıklı işleyebilmesi için IMF’nin yeterli derecede dolara sahip olması, ABD’nin artan kamu harcamalarını karşılayabilmek için FED ‘in gerekli parayı basması ve bütün bu likiditenin karşılığı olan altına sahip olmak aynı anda yürütülmesi imkânsız şeylerdir. Eğer ABD dış ödemeler bilançosunu ve merkez bankası bilançosunu denk tutmaya çalışırsa bu sefer de uluslararası alanda likidite arzının daralmasına neden olacaktır.

Diğer zayıf noktaları;

  • Döviz kurları gerçeği yansıtmadığından (sabit kur sistemi) ihracat ve ithalatın yönlendirilmesi, yani dış ödemeler bilançosunun kendiliğinden dengeyi sağlayamaması,
  • Senyoraj gelirini sadece ABD hazinesinin elde etmesi,
  • Sabit tutulmaya çalışılan döviz kuru sebebiyle ulusal para birimlerinin reel değeri ile nominal değeri arasındaki fark açıldıkça ulusal paraların spekülasyona açık hale gelmesi,
  • Serbest ticaret ve sınırsız konvertibilitenin gelişmekte olan ekonomilere ters olup, IMF’nin az gelişmiş ülkelere yeteri kadar kaynak sağlamadığı yönündeki güçlü kanaat,
  • Diğer ülke Merkez Bankalarının zaman içerisinde dolara olan güveninin azalıp FED’den dolar karşılığı altın talep ederek ABD’nin altın rezervlerinin düşmesine sebep olması,

Çöküşün başlıca sebepleridir.

Gerek Bretton-Woods sisteminde gerekse bugünkü sabit kur sistemlerinde kurlarda zaman zaman değişiklik yapılabildiğinden bu uygulamalara ayarlanabilir sabit kur sistemi denilir. Bu sistemde Merkez Bankaları döviz kurunu belirli bir noktada sabit kılmak için piyasaya dolar satarak veya dolar alarak müdahalede bulunmaktadırlar. Ancak Merkez Bankaları bu sistemi sürdürebilmek için yeterli derecede döviz rezervine sahip olmalıdır. İşte bu rezervler yetmediği anda diğer müdahaleler arkasından ise devalüasyonlar kaçınılmaz hale gelmektedir. Birden çok ülkenin sabit kur sistemini uyguladığı durumda ise devalüasyonların birbirini tetiklemesi ve karşılıklı devalüasyon restleşmeleri kaçınılmazdır. Buna bir de sermaye kontrollerinin etkisini yitirdiği bir dünyada dolaşan likiditenin kazanç arayışlarını da eklemek gerekir. Sabit kur rejimi veya ayarlanabilir/müdahaleli kur rejimi uygulayan ülkeler aynı zamanda ödemeler dengesi sorunları yaşıyorlarsa, spekülatif saldırılara daha kolay hedef olmaya başlarlar. ABD ve İngiltere’nin bu dönemde yaşadığı saldırılar da buna örnektir.

Bretton-Woods anlaşmasının başarısız bir uygulama olduğunu söyleyemeyiz çünkü bu sistem önemli bir süre devam ettirilmiş ve en önemli amacı olan uluslararası serbest ticaretin gelişmesi sayesinde ekonomiler çok önemli oranlarda büyüme kaydetmiştir. Örneğin ABD ekonomisi 1961-1969 döneminde hiç resesyon yaşamamış, vergi indirimleri sayesinde istihdam ve büyüme kesintisiz devam etmiştir. Avrupa ülkelerinde ise ekonomik büyüme hızı uzun bir dönem boyunca sistemin uygulanmasından önceki dönemin iki katına ulaşmıştır. Ancak yukarıda bahsettiğimiz etkenler sebebiyle sistem çöküntüye uğramış ve yerini dalgalı kur politikalarına bırakmıştır. Bununla birlikte iki

uluslararası kuruluş olan IMF ve Dünya Bankası bugün varlıklarını, görev ve amaçlarında bir kısım değişiklikler yaparak devam ettirmektedirler.

Kaynakça

1. Dinler Zeynel, “İktisada Giriş” Ekin Kitabevi 12. Basım 2006,
2. Seyidoğlu Halil, “Uluslararası İktisat” Güzem Can Yayınları 16. Basım 2007, Eğilmez Mahfi, “Küresel Finans Krizi” Remzi Kitabevi 3. Basım Ocak 2009.
3. https://www.investopedia.com/articles/forex/122215/bretton-woods-system-how-it- changed-world.asp
4. Para Garanti, bretton-woods, “https://www.paragaranti.com/detay-kutuphane- bretton-woods-sistemi:”
5. Kanalfinans bretton-woods sistemi nedir, “ https://kanalfinans.com/ sorular/bretton- woods-sistemi-nedir”
6. http://static.dergipark.org.tr:8080/article- download/dd5c/74c1/2ef9/ 5db055a7b90c9.pdf?
7. https://dspace.ankara.edu.tr/xmlui/handle/20.500.12575/71688

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir