GEÇİCİ KORUMA TEDBİRLERİ KAPSAMINDA YÜRÜTMEYİ DURDURMA VE İHTİYATİ TEDBİR KARARLARININ KARŞILAŞTIRILMASI (BENZERLİK VE FARKLILIKLAR)

İsmail H. Çakır (Tüm Yazıları)

İsmail Hakkı ÇAKIR*

1. Genel Olarak

Uzun yargılama konusunda önceden belirlenen kesin süreler bulunmamakla birlikte günümüz hukuk düzeninde geciken adalet adaletsizlik olarak adlandırılmaktadır. Oysa makul sürede yargılamanın, adil yargılama hakkı kapsamında olduğu Anayasamızın 141 inci maddesi 4 üncü fıkrasında yer verilen “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.” hükmünden de anlaşılmaktadır. Farklı nedenlerle de olsa davanın açılması ile hükmün verilmesi arasında geçen zamanın uzun sürmesi davacının davayı kazanması halinde dava konusu olan şeye erişimini tehlikeye sokabilmektedir.

Hukuki ihtilafların giderilmesi için açılmış bir davada, mahkemenin ihtilafı esastan çözen kararına kesin hukuki koruma denildiği dikkate alındığında; dava sırasında veya hatta dava öncesinde alınması gereken geçici kararlara da geçici hukuki koruma denilmektedir.

Geçici hukuki korumalar, bir davanın sonucunun etkisiz veya anlamsız kalmasını önlemek için başvurulan geçici nitelikte önlemlerdir. Gerek idare hukuku gerekse özel hukuk yargılamalarında geçici hukuki koruma müesseselerinde amaç, kesin hukuki korumanın gerekmediği veya gecikmesinde sakınca bulunan durumlarda, en azından kesin hukuki koruma sağlanıncaya kadar geçici koruma sağlamaktır.

Özel hukuk yargılamasında geçici hukuki korumanın temel iki türü ihtiyati haciz ve ihtiyati tedbir (delillere yönelik olan geçici hukuki koruma olarak delil tespiti, diğer kanunlarda özel olarak yer verilen düzenlemeler -Boşanma ve ayrılık davaları ile evlilik birliğinin korunmasına ilişkin geçici önlemler, cebri icranın durdurulmasına yönelik geçici hukuki korumalar, miras hukuku kapsamında defter tutma, mühürleme, terekenin resmen yönetilmesi, vasiyetname ile ilgili işlemler, vb.- diğer geçici hukuki koruma kurumlarındandır) idare hukukunda ise yürütmenin durdurulmasıdır.

Bu çalışmada hukuka aykırılığın yaratacağı muhtemel zararları önleyerek adil yargılanma hakkını temin etmeye yönelik ihtiyati tedbir ve yürütmenin durdurulması kararlarının değerlendirilmesi yapılarak benzerlik ve farklılıklar açıklanmaya çalışılacaktır.

2. Yürütmenin Durdurulması

İdari yargıda yürütmenin durdurulması, davacının istemi üzerine, yargı yerinin bir idari işlem ya da yargı kararının uygulanmasını, dava sonuna kadar ertelemesi olarak tarif edilebilir[1].

1982 Anayasanın 125’inci maddesinin 5’inci fıkrasında; “İdari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe gösterilerek yürütmenin durdurulmasına karar verilebilir” ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 27’nci maddesinin değişik 2’nci fıkrasında “Danıştay ve idari mahkemeler, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda, davalı idarenin savunması alındıktan veya savunma süresi geçtikten sonra gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler” hükmü ile idari yargıda davaya bakan mahkemenin yürütmenin durdurulması kararı verebilmesi için; yargılamaya konu idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması ve işlemin uygulanması ihtimalinde telafisi güç ya da imkânsız zararların doğacak olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerektiği anlaşılmaktadır.

Esasa ilişkin bu şartların varlığı karar için yeterli değildir. Yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi için şekle ilişkin şartların varlığı da gereklidir. Şekle ilişkin şartlar aşağıda kısaca özetlenmiştir;

a) Henüz dava açılmadan yürütmenin durdurulması kararının verilmesi istenemez. Yürütmenin durdurulması kararı iptal davası ile birlikte talep edilir. Başka bir ifade ile idari yargıda tek başına ‘yürütme durdurma’ diye bir dava yoktur, tek başına yürütmenin durdurulması talepli bir dava açılamaz.

b) Davacının talebi olmalıdır. İdari yargı kendiliğinden yürütmenin durdurulması kararı veremez.

c) Yürütmenin durdurulması kararları teminat karşılığında verilir. Ancak durumun gereklerine göre teminat aranmayabilir. (İdareden ve adli yardımdan faydalanan kimselerden teminat alınmaz).

d) Yürütmenin durdurulması kararları iptal kararı gibi gerekçeli olmalıdır.

e) 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 27 nci maddesi 2 nci fıkrasında yer alan; “Danıştay veya idari mahkemeler, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda, davalı idarenin savunması alındıktan veya savunma süresi geçtikten sonra gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler. Uygulanmakla etkisi tükenecek olan idari işlemlerin yürütülmesi, savunma alındıktan sonra yeniden karar verilmek üzere, idarenin savunması alınmaksızın da durdurulabilir.” hükmü genel hüküm olmakla birlikte 21.02.2014 tarih ve 6526 sayılı Kanunun 17 nci maddesi ile fıkraya eklenen cümle ile kamu görevlileri hakkında tesis edilen atama, naklen atama, görev ve unvan değişikliği, geçici veya sürekli görevlendirme işlemleri uygulanmakla etkisi tükenecek olan idari işlemler arasından çıkarılmıştır.

f) Aynı nedenlere dayanılarak ikinci kez yürütmenin durdurulması isteminde bulunulamaz.

g) Yürütmeyi durdurma talebine ilişkin yargı harcının peşin olarak ödenmesi gerekir.

İdarenin yargısal denetiminin en önemli araçları, iptal davaları ve geçici bir hukuki koruma tedbiri olan yürütmenin durdurulmasıdır. Yürütmenin durdurulması, özellikle iptal davaları açısından büyük önem taşır. İptal davası yolu ile idarenin hukuka aykırı eylem ve işlemlerine karşı bireyin korunması, yürütmenin durdurulması ile etkinlik kazanabilir[2].

Yürütmenin durdurulması kararı ile yargı mercileri, bir taraftan daha başlangıçta kanuna aykırı olduğu halde telafisi güç durumların ortaya çıkmasına neden olacağı varsayılan bir işlemden dolayı işlemin iptaline karar verilinceye kadar vatandaşın haksızlığa uğramasını, haksız işlemin devamını önlerken, diğer taraftan da idareyi korumakta, hükmü geriye yürüyen iptal kararı dolayısı ile içinden çıkılamaz ve telafisi mümkün olmayan hallere düşmesini, devletin ciddi zararlarla karşı karşıya kalmasını ve ayrıca iptal kararı verilinceye kadar geçecek zaman zarfı içerisinde ve belki yıllarca haksız bir işlemi yürütmüş bir idare olarak halkın şikâyetine maruz kalmasını önlemektedir. Netice olarak, yürütmeyi durdurma kararları idareye işlemini yeniden gözden geçirme ve gerekirse düzeltme imkânı vererek, idari işlemdeki sürat ve istikrar ilkesini sağlamaya çalışmaktadır[3].

Nihai kararın yargısal süreçler nedeniyle zaman alacağı durumlarda, kişi hak ve özgürlükleri açısından telafisi güç veya giderilmesi imkânsız durumların ortaya çıkmasını önlemek amacıyla öngörülen geçici bir hukuki koruma tedbiri olan yürütmenin durdurulması; idari işlemin resen icra edilebilir ve hukuka uygun olma karinesi ile herkes tarafından uyulma zorunluluğunu dava sonuna kadar askıya almaktadır. Yürütmenin durdurulmasının temel mantığı, dava sonunda verilecek kararın tam anlamıyla uygulanma olanağını artırmanın yanında, hak ve hürriyetlere yapılan hukuksuz müdahalenin mümkün olduğunca erken giderilmesinin sağlanmasıdır[4].

İdari işlemlerdeki hukuka uygunluk karinesinin geçici olarak askıya alınması şeklinde de tanımlanabilecek olan yürütmeyi durdurma kararları; idari işlemin iptal edilmesi anlamına gelmemekle birlikte yargılama boyunca işlemin hukuka uygun olduğuna ilişkin karinenin yargılama süresince ertelenmesi, bu sayede de işlemin uygulamasının durdurulması ve idari işlem hiç tesis edilmemiş gibi idarenin kullandığı kamu gücünün sınırlandırılması, bu sayede de bireyin idareye karşı korunması sağlanmaktadır. Bu yönüyle yürütmenin durdurulması kararları davacı lehine sonuç doğuran kararlardır.

Öğretide yürütmenin durdurulması kararlarının yargısal mı yoksa idari kararlar mı olduğu ile bu kararların hangi tür yargısal karar olduğu hususu tartışılmıştır. Yürütmenin durdurulması kararları bazı hukukçularca belli bir uyuşmazlığı çözmeyen, geçici, değiştirilebilen ve kaldırılabilen niteliklerinden dolayı idari karar olarak değerlendirilmiş ise de yürütmenin durdurulması kararlarının da yargısal karar olduğu görüşü doktrinde çoğunlukla kabul görmektedir[5].

Yürütmenin durdurulması kararının nihai karar olmadığına şüphe bulunmamakla birlikte, yürütmeyi durdurma kararının yargısal niteliği açısından ara karar olup olmadığı ve ihtiyati tedbir niteliğinde sayılıp sayılmayacağı tartışması geçici tedbir müessesinin özelliklerini anlamak bakımından değerlidir.

Ara kararlar yargılamanın ilerlemesini sağlayan ancak yargılamayı bitirmeyen kararlardır. Nihai kararların diğer adı ise hükümdür ve yargılamayı sona erdirirler.

Yürütmenin durdurulması kararları belli bir hukuki duruma son vermesi ve itiraza konu edilmesi başta olmak üzere birçok yönüyle mahkemelerin ara kararlarından ayrılırlar[6]. Yürütmenin durdurulması taleplerinin harca tabi olması ve ilam şeklinde yazılması, talebin reddi ya da kabulü şeklinde iki farklı karar verilebiliyor olması da bunların ara karar olmadığına karine teşkil etmektedir. Yürütmenin durdurulması kararının kaldırılabilir olma özelliği, hüküm öncesinde verilmesi ve yargılamaya son vermemesi yönüyle de ara karara benzeyen yönlerinin varlığına da işaret etmek gerekmektedir.

Yürütmenin durdurulması kararında dava konusu işlem varlığını sürdürmeye devam ettiğinden bu kararlar, geriye dönük olarak değil, verildikleri tarih gözetilerek bu tarih itibariyle dava konusu işlem öncesi hukuki durumun geçerliğini sağlamaktadır[7].

Yürütmenin durdurulması yönündeki idari yargı kararları iptal kararlarıyla aynı etki ve sonucu doğurmaktadır. Yani dava konusu işlemi tesis edildiği andan itibaren ortadan kaldırmaktadır. Bunun sonucunda dava konusu işlem hiç tesis edilmemiş gibi olmakta ve dava konusu işlemden önceki hukuki duruma dönülmektedir. Danıştay kararlarında da yürütmenin durdurulması kararının verilmesiyle birlikte dava konusu işlemden önceki hukuki durumun geri geldiği görüşüne yer verildiği görülmektedir[8]. Yürütmeyi durdurma kararları etkisini nihai karar verilene kadar devam ettirebildiği gibi; itirazın kabulü veya davanın reddedilmesi halinde ise yürütmenin durdurulması kararı kendiliğinden ortadan kalkmaktadır.

İdarenin, tüm yargı kararlarında olduğu gibi yürütmenin durdurulması kararlarında da kararın gereğini yerine getirmesi, yargı fonksiyonunun ve hukuk devleti ilkesinin zorunlu ve doğal bir sonucudur. Bu zorunluluğa aykırı hareket edilmesi, idarenin mali sorumluluğuna yol açabileceği gibi ilgili kamu görevlilerinin görevi ihmal nedeniyle cezai sorumluluğuna da sebep olabilecektir. Nitekim

Anayasamızın 138 inci maddesinin son fıkrası “Yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.”,

İdari Yargılama Usulü Kanunumuzun 28’nci maddesinin 1’inci fıkrası “İdare mahkemelerinin yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez.”; 3’ncü fıkrası “İdare mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabilir.”,

Türk Ceza Kanunumuzun “Görevi kötüye kullanma” başlıklı 257 nci maddesinin 1 inci fıkrası “Görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine neden olan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”, 2 nci fıkrası “Görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine neden olan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” hükmünü amir bulunmaktadır.

Anılan hükümler birlikte değerlendirildiğinde; yürütmenin durdurulması yönündeki idari yargı kararlarının idarece en fazla otuz gün içince yerine getirilmesi gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi, 2018/37136 sayılı Başvuru Kararında, “Kararın hukuka aykırı olduğunun düşünülmesi mahkemelerin kanunda öngörülmeyen bir usulle bir kararın icrasını durdurmasını meşru kılmaz” demiştir. Anlaşıldığı üzere hâkim takdirde hata yapsa bile verdiği kararın bağlayıcılık vasfı ortadan kalkmamaktadır. Dolayısıyla idare, yürütmeyi durdurma kararının hatalı olduğunu gerekçe göstererek kararı icra etmekten kaçınamaz. İdarenin mahkeme kararını icra etmemesi Anayasa’nın 138’inci maddesinin son fıkrasını açıkça ihlal etmektir.

3.- İhtiyati Tedbir

Geçici hukuki koruma tedbirlerinin amacı, hak talebinde bulunanlara etkin bir hukuki koruma sağlamak olup, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2 nci. maddesindeki “hukuk devleti” ile 36 ıncı maddesindeki “hak arama hürriyeti” olarak belirlenen temel hakları güvence altına almaktır. Kısacası geçici hukuki koruma kararlarının amacı yargılama öncesinde veya yargılamanın devamı sırasında alınacak tedbirler ile yargılama sonunda elde edilmek istenen hukuki yararı etkili bir biçimde koruyabilmektir.

Geçici hukuki koruma yalnızca medeni usul hukukuna özgü olmayıp icra hukukunda ihtiyati haciz, iflas halinde müflisin defterinin tutulması, iflas erteleme ve konkordato taleplerinde yer alan tedbirler şeklinde, ceza muhakemesi hukukunda tutuklama, arama, el koyma şeklinde, idari yargıda yürütmenin durdurulması şeklinde, miras hukukunda mal veya haklarla ilgili defter tutma veya mühürleme, haksız rekabet hukukunda arama, el koyma, durdurma, toplatma gibi farklı şekillerde karşımıza çıkmaktadır.

Medeni usul hukukunun konuları arasında yer alan “Geçici hukuki korumalar” 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) ’nun onuncu kısmında 389 ile 406 ncı maddeleri arasında düzenlenmiştir. Onuncu kısmın birinci bölümünde ‘İhtiyati Tedbir’, ikinci bölümünde ise ‘Delil Tespiti ve Diğer Geçici Hukuki Korumalar’ düzenlenmiştir.

            Tablo 1:Geçici hukuki koruma türleri

Kaynak:-https://acikders.ankara.edu.tr/pluginfile.php/52246/mod_resource/content/2/21-%20gec%CC%A7ici%20hukuki%20koruma.pdf

İhtiyati tedbir, “Kesin hükme kadar devam eden yargılama boyunca, davacı veya davalının (dava konusu ile ilgili olarak) hukuki durumunda meydana gelebilecek zararlara karşı öngörülmüş, geçici nitelikte, geniş veya sınırlı olabilen” bir hukuki korumadır[9].

Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin bir kararında ihtiyati tedbirin amacı ve önemi; “Toplumsal yaşamın gereği olarak insanlar arasında meydana gelen birtakım ihtilafların kendi aralarında bir çözüme ulaştırılamaması halinde dava ve yargılama süreci içerisinde bir çözüm aranır. Ancak dava ve yargılama, az veya çok belli bir zamanı gerektirir. Bu zaman içerisinde hızlı bir şekilde karara bağlanmayı gerektiren vakıaların olması muhtemeldir. Ayrıca uyuşmazlık konusu ile ilgili olarak birtakım kayıplar da gündeme gelebilir. Bu sebeple dava süreci başlamazdan evvel veya dava süreci bitinceye kadar, mevcut bu risklerin ortadan kaldırılması amacıyla “geçici hukuki himaye tedbirleri” ne başvurulur. HMK. nun 101 ve devamı maddelerinde düzenlenen ihtiyati tedbir de esas hakkındaki hükme kadar, taraflar açısından davanın uzamasından kaynaklanan sakıncaları gidermek ve geçici hukuki koruma sağlamak, böylece davacının davayı kazanması halinde dava konusu olan şeye kavuşmasını daha dava sırasında güvence altına almak amacıyla başvurulan bir geçici hukuki himaye tedbiridir.” şeklinde ifade edilmiştir[10].

6100 sayılı HMK’nun 389’uncu maddesinde de; “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.

Birinci fıkra hükmü niteliğine uygun düştüğü ölçüde çekişmesiz yargı işlerinde de uygulanır.” hükmü ile ihtiyati tedbir açıklanmış ve ihtiyati tedbirin şartlarından bahsedilmiştir. Madde hükmünden hareketle ihtiyati tedbir ile ilgili geçerli olan temel özellikler aşağıdaki şekilde özetlenebilir[11];

– Yargı organlarınca karar verilir.

– Her iki tarafça da talep edilebilir.

– Geçicidir, asıl talebi sonuçlandırıcı nitelikte değildir.

– İhtiyati tedbire dair inceleme basit ve çabuk şekilde yapılır.

– İhtiyati tedbire dair kararlar bağlayıcı ve zorlayıcıdır.

– Yargılamada karar vermek için kural olarak yaklaşık ispatla yetinilir.

– Hukuki dinlenilme hakkı bakımından, karşı taraf önceden dinlenilmeden de karar verilebilir; ancak karardan sonra bu tarafa dinlenme imkânı tanınmalıdır.

– İhtiyati tedbir sadece uyuşmazlık konusu hakkında uygulanabilmektedir.

– İhtiyati tedbir kararı dava açılmadan önce alınmışsa, kararı alan kimse süresi içerisinde dava açmak zorundadır.

6100 sayılı HMK’nun 389’uncu maddesinde de hükmedildiği üzere, ihtiyati tedbir kararı verilebilmesi için mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle;

– Hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşması,

– Hakkın elde edilmesinin tamamen imkânsız hale gelmesi,

– Hakkın elde edilmesinin gecikmesinde sakınca bulunması,

– Hakkın elde edilmesinin gecikmesinde ciddi bir zararın ortaya çıkacağı endişesi bulunması,

Hallerinden birinin varlığı gerekmektedir. Bu haller ihtiyati tedbirin şart ve sebeplerini oluşturmaktadır.

Dava açılmadan önce ancak dava açacak olan taraf ihtiyati tedbir talebinde bulunabilir. İhtiyati tedbir dava dilekçesiyle birlikte isteniyorsa ihtiyati tedbir talebinde bulunan kişi davayı açandır. Dava açıldıktan sonra ise hukuki yararı olması şartıyla her iki taraf da ihtiyati tedbir talebinde bulunabilecektir. İhtiyati tedbir talebinde bulunan tarafın, taraf ehliyetine ve dava ehliyetine sahip olmasının yanında ihtiyati tedbir talep etmekte hukuki yararının da bulunması gerekir. Hukuki yarar bulunmadığı takdirde talep mahkemece reddedilmelidir[12].

İhtiyati tedbir talebi dava açılmadan esas hakkında görevli ve yetkili mahkemeden; dava açılırken ya da açıldıktan sonra ise ancak asıl davanın görüldüğü mahkemeden talep edilebilir.

Hâkim ihtiyati tedbir talebi hakkında olabildiğince çabuk karar vermektedir. Talep edenin haklarının korunmasında ivedilik bulunan durumlarda, hâkim karşı tarafı dinlemeden de ihtiyati tedbire karar verebilmektedir. Ancak bu durumda kararın ardından karşı tarafa dinlenilme hakkı tanınmalıdır.

İhtiyati tedbir talepleri ve bunlara karşı yapılan itirazlar incelenirken, mahkeme tarafından basit yargılama usulü uygulanarak değerlendirme yapılmaktadır.

Mahkeme ihtiyati tedbir talebini karşı tarafı dinleyerek değerlendirmektedir. Ancak bu bir zorunluluk değildir. Çünkü talep edenin haklarının korunmasında ivedilik bulunan durumlarda, hâkim karşı tarafı dinlemeden de ihtiyati tedbire karar verebilmektedir.

İhtiyati tedbir esas yargılama öncesinde korunması talep edilen hakkın varlığının devamını amaçlamaktadır. Bu nedenle ihtiyati tedbir talep edildiği durumda henüz haklılığa dair bir kesinlik söz konusu değildir. Bu durum yargılamayı gerektirmektedir. Bu nedenle ihtiyati tedbir kararının verilebilmesi için davanın esası yönünden haklılığın kesin olarak ispatı aranmayıp, yaklaşık olarak ispatlaması yeterlidir.

İhtiyati tedbir talebinde bulunan kişinin haksız olma ihtimali de göz önünde tutularak verilen ihtiyati tedbir kararı karşılığında teminat alınması öngörülmüştür. Ancak adli yardımdan yararlanan kişinin teminat göstermesi gerekmemektedir. Yine ihtiyati tedbir talebi resmî belgeye ya da kesin bir delile dayanıyorsa, hâkimin teminatsız olarak ihtiyati tedbir kararı vermesi de mümkündür.  

İhtiyati tedbir kararı alınırken yatırılan teminat, asıl hükmün kesinleşmesinden veya ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasından itibaren bir ay içinde tazminat davasının açılmaması üzerine iade edilmektedir.

İhtiyati tedbir kararını alan taraf, kararın verildiği tarihten itibaren bir hafta içerisinde bu kararın uygulanmasını talep etmek zorundadır. Aksi halde, kanuni süre olan iki  hafta içerisinde esas hakkında dava açılmış olsa dahi, ihtiyati tedbir kararı kendiliğinden ortadan kalkmaktadır. Buradaki bir haftalık sürenin başlaması için ihtiyati tedbir kararının tebliği gerekmemektedir. Süre kararın verildiği tarihten itibaren başlamaktadır.  

İhtiyati tedbir kararının uygulanması, kararı veren mahkemenin yargı çevresinde bulunan veya ihtiyati tedbir konusu mal ya da hakkın bulunduğu icra dairesinden talep edilir. Yani ihtiyati tedbir kararı alındıktan sonra bir hafta içinde icra dairesinden kararın icra edilmesi talep edilmelidir.

İhtiyati tedbir kararına itiraz etmek belli hallerde mümkündür. Karşı taraf dinlenmeden ihtiyati tedbir kararı verilmişse bu ihtiyati tedbir kararına karşı itiraz edilebilir. Ancak dinlenen karşı tarafın bu sebeple itiraz hakkı yoktur.

Bunun dışında ihtiyati tedbirin uygulanması sebebiyle bir üçüncü kişinin menfaati açıkça ihlal edilirse, bu üçüncü kişi veya kişilerin de ihtiyati tedbirin şartlarına ve teminata itiraz etmeleri mümkündür. Bunların yapacağı itiraz ihtiyati tedbiri öğrenmelerinden itibaren bir hafta içinde olmalıdır. Ayrıca ihtiyati tedbir kararına yapılan itirazın konusu, ihtiyati tedbirin şartlarına, mahkemenin yetkisine ve teminata ilişkin olabilmektedir.

İhtiyati tedbir kararına karşı yapılan itiraz, mahkemece aksine karar verilmedikçe, ihtiyati tedbirin uygulanmasını durdurmamaktadır. Yani ihtiyati tedbir kararına itiraz edilse dahi, ihtiyati tedbir uygulanmaya devam olunur.

İhtiyati tedbir kararına itiraz etmek isteyen için itiraz süresi, ihtiyati tedbiri öğrenmelerinden itibaren bir haftadır.

İhtiyati tedbir kararına itiraz edilmek istendiğinde bu itiraz, ihtiyati tedbir kararını veren mahkemeye yapılmaktadır. Yani itiraz konusunda tedbir kararını veren mahkeme yetkili ve görevlidir.

İhtiyati tedbir kararı dava açılmadan önce alınmışsa, ihtiyati tedbir talep eden, bu kararın uygulanmasını talep ettiği tarihten itibaren iki hafta içinde esas hakkındaki davasını açmak ve dava açtığına ilişkin evrakı, kararı uygulayan memura ibrazla dosyaya koydurmak zorundadır. Aksi halde tedbir kendiliğinden ortadan kalkmaktadır.

İhtiyati tedbir kararının etkisi, aksi belirtilmediği takdirde, asıl davanın görüldüğü mahkemece verilen nihai kararın kesinleşmesine kadar devam etmektedir.

İhtiyati tedbirle ilgili olarak yalnızca, ihtiyati tedbir kararına itiraz hakkında verilecek olan kararlar ile ihtiyati tedbirin reddine ilişkin kararlar için kanun yoluna başvurulabilmektedir. Bu kararlar dışında kalan ihtiyati tedbirle ilgili kararlara ve ihtiyati tedbir talebinin kabulü kararlarına karşı kanun yolu kapalıdır.

İhtiyati tedbir kararının, aleyhine ihtiyati tedbir kararı verilen veya hakkında tedbir uygulanan kişinin, mahkemece kabul edilecek teminatı göstermesi halinde kaldırılması mümkündür. Bu durumda mahkeme duruma göre tedbirin değiştirilmesine veya kaldırılmasına karar verebilir. Teminatın tutarı ise tedbirin değiştirilmesi veya kaldırılması durumuna göre takdir edilmektedir. Ancak durum ve koşulların değiştiği sabit olursa ve talep olması halinde tedbirin değiştirilmesine veya kaldırılmasına, teminat aranmaksızın da karar verilebilir.

İhtiyati tedbir kararının icrası da kural olarak ihtiyati haciz kararlarındaki gibi icra müdürlüklerince gerçekleştirilmektedir. Bu düzenleme kural olmakla birlikte tedbir kararının konusu bakımından gerektiği durumlarda mahkemenin açık kararı ile kararın icrasının doğrudan mahkeme yazı işleri müdürlüğü ve/veya iflas müdürlükleri tarafından gerçekleştirilmesi de mümkündür. İhtiyati tedbir kararlarının karar verildikten itibaren bir hafta içerisinde icrası gerekmektedir. İhtiyati tedbir kararı bir hafta içerisinde icra edilmez ise tedbir kararı kendiliğinden ortadan kalkacaktır.

İhtiyati tedbir kararının uygulanmasında şartlar oluştuğunda zor kullanılma hakkı da kanunda mevcuttur. Zor kullanmak hususunda, bütün kolluk kuvvetleri ve köylerde muhtarlar, uygulamayı gerçekleştirecek memurun yazılı başvurusu üzerine, kendisine yardım etmek ve emirlerine uymakla yükümlüdürler.

İhtiyati tedbir kararlarına aykırı davranılmasının sonuçları 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 398 inci maddesinde düzenlenmiştir. Bu hüküm uyarınca ihtiyati tedbir kararının uygulanmasına ilişkin emre uymayan veya tedbir kararına aykırı davranan kimse, bir aydan altı aya kadar disiplin hapsi ile cezalandırılır. Cezanın, disiplin hapsi olarak düzenlenmesi nedeniyle seçenek yaptırımlara çevrilemeyecektir. Görevli ve yetkili mahkeme, esas hakkındaki dava henüz açılmamışsa, ihtiyati tedbir kararı veren mahkeme; esas hakkındaki dava açılmışsa, bu davanın görüldüğü mahkemedir. Anılan maddeye göre ihtiyati tedbir kararları sadece bu kararın tarafları değil, üçüncü kişiler için de bağlayıcı olduğundan ilgililer ihtiyati tedbir kararlarına uymak ve sonuçlarını yerine getirmekle yükümlüdürler.

Aynı maddede ihtiyati tedbire muhalefet edilmesi halinde görevli ve yetkili mahkeme, esas hakkındaki dava henüz açılmamışsa, ihtiyati tedbir kararı veren mahkeme; esas hakkındaki dava açılmışsa, bu davanın görüldüğü mahkeme olarak belirlenmiştir. İhtiyati tedbir kararlarına aykırı davranılması sonucunda verilen disiplin hapsi kararlarına karşı kanun yoluna başvurulması durumunda kanun yolu incelemesi Yargıtay hukuk dairelerince yapılmaktadır[13].

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 397’inci maddesinin 1 inci fıkrasında kanun koyucu dava açılmadan önce alınmış ihtiyati tedbir kararlarının devamı için esas hakkındaki davanın belirli bir süre içinde açılması şartını öngörmüş ve ihtiyati tedbir kararı dava açılmasından önce verilmişse, tedbir talep edenin, bu kararın uygulanmasını talep ettiği tarihten itibaren iki hafta içinde esas hakkındaki davasını açması ve dava açtığına ilişkin evrakı, kararı uygulayan memura ibrazla dosyaya koydurtması ve karşılığında bir belge alması zorunluluğunu getirmiştir. Aksi durumda tedbir kendiliğinden kalkacaktır. Bu hükümle ihtiyati tedbir kararı alan tarafın, tedbir kararından yararlanarak davanın ikamesini sürüncemede bırakması önlenmek istenmiştir[14].

4.- Yürütmenin Durdurulması ve İhtiyati Tedbir

Danıştay, yürütmenin durdurulması müessesesini, iptal davalarına sıkı sıkıya bağlı, adli yargıdaki ihtiyati tedbirden farklı, bütünüyle idari yargıya özgü idari yargı denetim biçimi olarak ifade ederken[15], diğer yandan yürütmenin durdurulması kararının usul, konu, sonuç ve yerine getirilme hususları bakımından ihtiyati tedbirden farklı olduğuna dikkat çekmektedir[16].

Danıştay 3. Dairesi 1978/1158 E., 1213 K. Sayılı 22.11.1978 tarihli kararı ile “Yürütmenin durdurulması müessesesi, idari yargıya özgü ve onun en önemli dava türü olan iptal davalarının ayrılmaz bir unsuru olup adli yargıda yer alan ihtiyati tedbir gibi bir usul hükmü olarak nitelendirilmesi de doğru olamaz. ” şeklinde konuyu özetlemiştir. 

Davanın açılması ile hüküm verilmesi arasında geçen zaman uzun sürebilmektedir. Dava sırasında davalının davaya konu şeyi başkasına temlik etmesi olanaklı olduğundan, davacının davayı kazanması halinde dava konusu olan şeye (mala) kavuşması tehlikeye girebilmektedir. Bu nedenle, davacının davayı kazanması halinde dava konusu mala kavuşmasını daha dava sırasında (hatta davadan önce) güvence altına almaya yarayan tedbirlere ihtiyatî tedbirler denir[17].

İhtiyati tedbire kesin korumanın yeterli olmadığı ve geçici bir hukuki korumaya ihtiyaç duyulan durumlarda başvurulmaktadır. İhtiyati tedbir sürekli bir koruma sağlamamakta kesin korumanın sonucunu baştan sağlayıcı bir rol oynamamaktadır. İhtiyati tedbir geçici olup sadece kesin hukuki korumanın sonucuna kadar, bu sonucu boşa çıkaracak tehlikeyi bertaraf etmeyi amaçlar[18].

İhtiyati tedbir kararları ve yürütmenin durdurulması kararları geçici nitelikte kararlar olsalar da, iki kurum aşağıda belirtilen sebeplerle birbirinden farklı kurumlardır[19];

a) Usul Yönünden

İhtiyati tedbir kararları dava açılmadan önce istenebileceği gibi dava açıldıktan sonra da istenebilmektedir, ancak yürütmenin durdurulması kararı dava açılmadan önce istenemez.

İhtiyati tedbir, davadan önce, en az masrafla en çabuk nerede ifası mümkünse, o yer; ya da asıl dava nerede açılacaksa o yer mahkemesinden istenebilir. Dava açıldıktan sonra, her türlü ihtiyati tedbir yalnız davaya bakmakta olan mahkemeden istenebilir. Yürütmenin durdurulmasına ise ancak kendilerine dava açılmış idari yargı mercileri karar verebilir.

İhtiyati tedbirde, hâkim iki tarafı dinledikten sonra karar verebileceği gibi, şartların oluşması halinde karşı tarafı dinlemeden ve yaklaşık ispatla yetinerek tedbire karar verebilir. Yürütmenin durdurulmasında ise diğer tarafın savunmasını almaya engel bulunmamakla beraber zorunluluk da yoktur.

b) Konu Yönünden

Yürütmenin durdurulmasının konusu sadece idari işlemin icrasının durdurulmasıdır. İhtiyati tedbir de ise menkul veya gayrimenkul malların haczi, yediemine teslimi, ihtilaflı şeyin olduğu gibi mühürlenmesi veya kilit altına alınması, bozulmak üzere olan şeylerin satılıp bedelinin dava sonuna kadar muhafazası gibi her türlü tedbirin alınması mümkündür.

c) Amaç Yönünden

Yürütmenin durdurulması kararları davacının hak ve özgürlüklerini korumayı amaçlarken, ihtiyati tedbir kararları daha çok, dava konusu edilen şey veya konunun korunmasını amaçlar.

d) Kararın İcrası Yönünden

İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararları genel itibariyle icra dairelerince yerine getirilirler. Bununla birlikte, mahkemece kararın yazı işleri müdürü veya katiplerden biri tarafından da uygulanmasına karar verilebilir. Yürütmenin durdurulması kararlarına, idare tarafından uyulması için ayrıca icra işlemi yapılmasına gerek olmamakla birlikte, kararın idareye tebliğinden itibaren idarece uyulması zorunludur.

e) Süre Yönünden

İptal davasında mahkemece işlemin iptaline karar verilirse, işlem hiç yapılmamış gibi geriye yürüdüğü için yürütmenin durdurulmasının devamı gerekmez. İhtiyati tedbir kural olarak esas hakkındaki kararın verilmesi ile ortadan kalkar. Ancak, karar, ihtiyati tedbir kararı verilen kimsenin lehine ise, mahkeme kararın yerine getirilmesini temin için ihtiyati tedbir kararının bir süre daha devam etmesine karar verebilir.

5.- Son Söz

Yürütmenin durdurulması müessesesi, idari yargıya özgü ve onun önemli bir dava türü olan iptal davalarının da ayrılmaz bir unsuru olarak, adli yargıda yer alan ihtiyati tedbirden farklıdır. İhtiyati tedbir ve yürütmenin durdurulması hukuk yollarının yargı kararlarında ve doktrinde de kabul edildiği üzere usul, amaç, konu, sonuç ve yerine getirilme gibi hususlarda önemli farklar taşımaktadır. Yukarıda yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere ihtiyati tedbir ve yürütmeyi durdurma müesseselerinin geçici hukuki tedbir olmak dışında aynı nitelikte olmadıkları anlaşılmaktadır.


* Muhasebat Başkontrolörü, Sosyal Güvenlik Kurumu Genel Müdür Yardımcısı

[1] Mahmut ŞEN, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Yıl Mayıs 2014, Sayı:112, Sy:159

[2] Zehredin ASLAN, İdari Yargıda Yürütmenin Durdurulması, Alfa Basım, İstanbul, 1994, Sy:16

[3] Adnan GERÇEK, İ.Ü. İktisat Fakültesi Maliye Araştırma Merkezi Konferansları 41. Seri,2002, Sy:120

[4] Ramazan ÇAĞLAYAN, İdari Yargı Kararlarının Sonuçları ve Uygulanması, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2000, Sy:.225

[5] Zehra Karakuş IŞIK, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XXVI, Y. 2022, Sayı:1

[6] Metin GÜNDAY, “Yürütmenin Durdurulması Kararı ve Uygulamada Karşılaşılan Sorunlar”, İdari Yargı Sempozyumu, 2000, Sy:19

[7] Evren ALTAY, “Yargı Kararlarının Uygulanması”, Danıştay Başkanlığı 139. Yıl Sempozyumu, Ankara, 2007, Sy:120

[8] Danıştay 2. D. 06.10.2010, E. 2010/672, K. 2010/3699, Lexpera İçtihat Bankası, www.lexpera.com.tr.

[9] Hakan PEKCANITEZ, Oğuz ATALAY, Muhammet ÖZEKES, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine Göre Medeni Usul Hukuku, 10. Bası, Yetkin Yayınları, 2011, Sy:661

[10]Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, 2009/2142 E. ve 2009/5473 K.

[11]https://acikders.ankara.edu.tr/pluginfile.php/52246/mod_resource/content/2/21-%20gec%CC%A7ici%20hukuki%20koruma.pdf

[12] Hülya Taş KORKMAZ, “Türk Hukuku’nda İhtiyati Tedbirler”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Diyarbakır, 1995, s.70

[13] Yargıtay 4. HD. 06.12.2012, E.2012/15887, K.2012/18734

[14] Cengiz Serhat KONURALP (İÜHFM C. LXXI, S. 2, s. 225-274, 2013)

[15] Danıştay 10. D. 15.02.1990, E. 1989/ 2490, K. 1990/270, Lexpera İçtihat Bankası, www. lexpera.com.tr

[16] Danıştay 3. D. 22.11.1978, E. 1978/1158, K. 1978/1213; Danıştay İDDGK 28.12.1978, E. 1978/80, K. 1978/76

[17] Baki KURU, Ramazan ARSLAN., Ejder YILMAZ., 2006, Medeni Usul Hukuku (17. Bs), Yetkin Yayınları, Sy: 694

[18] Hakan PEKCANITEZ, Oğuz ATALAY, Muhammet ÖZEKES, Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınevi, 2014, Sy:652

[19] İbrahim ORGAN, Neslihan Coşkun KARADAĞ, Türk Vergi Yargısında Yürütmenin Durdurulması- I, Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 21, Sayı3, 2012, Sayfa 55-70

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir