HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASININ DİSİPLİN HUKUKUNA ETKİSİ

admin (Tüm Yazıları)

Özkan Coşar
Tekirdağ Defterdarı
(E.Muhasebat Başkontrolörü)

Öz

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun karar ve hüküm bölümünde yer alan bir düzenlemedir. Bu düzenleme ile beş yıllık denetim süresince yükümlülüklere uyulması halinde geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak davanın düşmesine karar verilmektedir. Böylece kişi hakkında verilen hüküm ceza hukuku açısından hiçbir sonuç doğurmamaktadır. Ceza Hukuku açısından hal böyle iken, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının disiplin hukukuna etkileri ise tartışmalı bir konudur. Bu çalışmamızda hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesinin disiplin hukukuna olan etkileri tüm yönleriyle irdelenecek, özellikle disiplin soruşturması sürecinde görev alan kamu görevlilerine katkı sağlayacak değerlendirmelerde bulunulacaktır.

1. Giriş

Çalışmamızın ana konusu esas itibariyle 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 131’inci maddesinde düzenlenmiştir. Söz konusu Kanun maddesinde, cezai kovuşturma ile disiplin kovuşturmasının bir arada yürütülmesi hususu yer almaktadır. Bu maddede; aynı olaydan dolayı memur hakkında ceza mahkemesinde kovuşturmaya başlanmış olması, disiplin kovuşturmasını geciktiremez, memurun ceza kanununa göre mahkum olması veya olmaması halleri, ayrıca disiplin cezasının uygulanmasına engel olamaz denilmektedir. Devlet Memurları Kanunu’nun 131’inci maddesinden net bir şekilde anlaşılacağı üzere, kamu görevlisinin yargılanması neticesinde ceza alıp almamasının (isnat edilen eylemi işlemediğine dair hükümler dışında) disiplin hukuku açısından herhangi bir önemi bulunmamaktadır. Görüldüğü üzere ceza hukuku ve disiplin hukuku süreçlerinin yasal çerçevesi kesin çizgilerle birbirinden ayrılmaktadır. Peki uygulamada hükmün açıklanmasının geri bırakılması için durum böyle midir? Konuyu etraflıca tahlil etmeden önce Ceza

Muhakemesi Kanunu’nda yer alan hükmün açıklanmasının geri bırakılması düzenlemesine kısaca değinelim.

2. Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Nedir?

Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre, sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi halinde, verilen hüküm sanık hakkında herhangi bir hukukî sonuç doğurmamaktadır.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;

  • Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
  • Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
  • Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade,

suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi, gerekmektedir.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulmaktadır. Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilmektedir.

Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklamaktadır. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilmektedir.

3. Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasının Disiplin Hukukuna Etkisi

Disiplin cezaları; kamu hizmetlerinin gereği gibi yürütülmesini sağlamak amacı ile kanunların, Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinin ve yönetmeliklerin, Devlet memuru olarak emrettiği ödevleri yurt içinde veya dışında yerine getirmeyenlere, uyulmasını zorunlu kıldığı hususları yapmayanlara, yasakladığı işleri yapanlara durumun niteliğine ve ağırlık derecesine göre verilmektedir.

Devlet Memurları Kanunu’nun disiplin hukukuna ilişkin hükümleri ile hükmün açıklanmasının geri bırakılması düzenlemesi birlikte değerlendirildiğinde, kamu görevlileri hakkında disiplin ve ceza hukuku süreçlerinin genel kural olan disiplin soruşturması ile ceza soruşturmasının birbirinden bağımsız yürütülmesinde olduğu gibi ayrı yürüyen süreçler olması gerektiğidir. Kamu görevlisinin işlemiş olduğu bir fiil ceza hukuku açısından suç teşkil etmeyebilir, ancak bu fiil disiplin hukukuna göre suç oluşturabilmektedir.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasında mahkeme sanığın kovuşturma konusu suçu işlediği kanaatine ulaşmaktadır. Ancak, ilk defa suç işleyen sanığın kişisel özellikleri, mahkemedeki davranışları ve diğer şartları da göz önünde bulundurularak mahkemece mahkûmiyet kararı açıklanmamakta ve sanığa belli bir süre tanınmaktadır. Dolayısıyla, ceza mahkemesinin bu kararı disiplin soruşturması açısından delil niteliğindedir.1 Her ne kadar hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarında suç konusu fiilin kamu görevlisi tarafından işlendiği kesinleşse de, disiplin cezaları verilirken doğrudan hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararlarının esas alınması Anayasa Mahkemesi tarafından masumiyet ilkesinin ihlal edildiği yönünde kararlar verilmesine neden olmaktadır. Nitekim Anayasa Mahkemesinin 13.06.2013 tarihli ve 2012/665 başvuru numaralı kararında bu duruma vurgu yapılmıştır.

Bu çerçevede, ceza davası dışında fakat ceza davasına konu olan eylemler nedeniyle devam eden idari uyuşmazlıklarda, açıklanması geri bırakılan mahkûmiyet kararına dayanılması masumiyet karinesi ile çelişebilir. Buna karşılık, idari uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi bakımından salt kişinin yargılanmış olmasından ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karardan söz edilmesi, masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden söz edebilmek bakımından yeterli değildir. Bunun için kararın gerekçesinin bütün halinde dikkate alınması ve nihai kararın münhasıran hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen fiillere dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerekir. Öte yandan, Ceza Muhakemesi Hukuku ve Disiplin Hukuku farklı kural ve ilkelere tabi disiplinlerdir. Kamu görevlisinin davranışı, suç tanımına uymasının yanı sıra disiplin sorumluluğunu da gerektirebilir. Böyle durumlarda ceza muhakemesi ve disiplin soruşturması ayrı ayrı yürütülür. Ceza muhakemesi sonucunda kişinin isnat edilen eylemi işlemediğine dair hükümler dışında, ceza mahkemesi hükmü disiplin makamları açısından doğrudan bağlayıcı değildir.2

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, yukarıda belirtilen masumiyet karinesi açısından değerlendirildiğinde, her ne kadar hakimde sanığın suçlu olduğu konusunda bir kanaat oluşturmuş ise de, bu kanaat bir hüküm olarak açıklanmamaktadır. Süreç sonunda kanun yollarından geçerek kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı yoktur. O nedenle, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına dayanarak, bir kimsenin suçlu olduğu (yahut olmadığı) keza yargılamaya konu olan fiillerin sabit olduğu yahut olmadığı konusunu değerlendirmelerde asli bir unsur olarak kabul etmek doğru olmaz. Nitekim hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının sanık açısından etkisini düzenleyen CMK’nun 231/5 inci maddesinin son cümlesinde; “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder” denilerek bu durum ayrıca kanunla da düzenlenmiştir.3

Masumiyet karinesine ilişkin ana düzenleme Anayasamızın 38’inci maddesinde yer almaktadır. Suç ve cezalara ilişkin esasların yer aldığı 38’inci maddede “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” denilerek masumiyet karinesine yer verilmiştir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları ile masumiyet karinesi ilişkisini, Anayasa Mahkemesi’nin bir başka örnek kararıyla somut olarak ele aldığımızda, disiplin soruşturması süreçlerinde usule ve esasa ilişkin hataya düşülen hususlar daha anlaşılır bir hale gelecektir.

Söz konusu Anayasa Mahkemesi Kararı4 aşağıda ele alınmıştır.

Başvurunun Konusu: Başvuru; devlet memurluğundan çıkarılma disiplin işleminin iptali istemiyle açılan davada hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı esas alınarak karar verilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Olay ve Olgular: Başvurucu, …’ta görevli olduğu dönemde … Tiyatro Salonu’ndaki bir programda kadın öğretmenlerden birine cinsel tacizde bulunduğu gerekçesiyle şikâyet edilmiştir.

Başvurucu hakkında şikâyetçi olan öğretmen, başvurucunun kumanda odasında bulundukları sırada elini tuttuğunu ve yanağından öptüğünü iddia etmiştir. Başlatılan soruşturma sonucu açılan ceza davası sonucunda, … Asliye Ceza Mahkemesinin (Ceza Mahkemesi) 12/12/2007 tarihli kararıyla başvurucu cinsel taciz suçundan 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmış ve bu cezası ertelenmiştir.

Ertelenen hapis cezasına ilişkin karar temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir. Hükmün kesinleşmesinden sonra 04/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda yapılan değişiklik uyarınca başvurucunun durumu yeniden incelenmiş ve hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar verilmiştir.

Bunun üzerine başvurucu hakkında başlatılan soruşturma sonucunda başvurucuya isnat edilen eylemin mahkeme kararıyla sabit olduğu, bu eylemin karşılığının Devlet memurluğundan çıkarma cezası olduğu belirtilmiştir.

Başvurucu 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 125. maddesinin (E) bendinin (g) alt bendi uyarınca devlet memurluğundan çıkarma cezası ile cezalandırılmıştır.

Başvurucu, anılan işlemin iptali istemiyle … İdare Mahkemesinde dava açmıştır. Anılan Mahkemenin 30/7/2009 tarihli kararıyla dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucu ve E.Y. dışında olayın başkaca tanığının olmadığı, şikâyete tabi olan basit cinsel taciz suçunda E.Y.nin şikâyetini geri aldığı, olayla ilgili ceza davasında HAGB kararı verildiği hususlarının dikkate alınması ile açık ve net bir şekilde cinsel taciz suçunun, memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunulduğunun sabit olmadığı kanaatine varılarak dava konusu işlemde hukuka uyarlık görülmediği belirtilmiştir.

Temyiz edilen karar Danıştay Onikinci Dairesinin (Daire) 27/9/2012 tarihli kararıyla bozulmuştur. Bozma kararının gerekçesinde; başvurucu hakkında ceza yargılaması sonucu verilen HAGB kararının başvurucuya isnat edilen eylemin disiplin yönünden idarece ele alınmasına ve disiplin cezası verilmesine engel teşkil etmeyeceği vurgulanmıştır. Başvurucuya isnat edilen fiilin ceza mahkemesi kararıyla sübuta erdiği, bu fiilin memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareket niteliğinde bulunduğu sonucuna varıldığı belirtilerek dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmediği ifade edilmiştir.

Başvurucu tarafından bozma kararına karşı kararın düzeltilmesi isteminde bulunulmuştur. Kararın düzeltilmesi dilekçesinde; hakkındaki şikâyetin geri çekildiği, kararı temyiz etmiş olsaydı şikâyet yokluğu nedeniyle düşme kararı verileceği ve hakkında disiplin cezası uygulanmayacağı, bu hususların dikkate alınması gerektiği, tarafına isnat edilen eylemin sabit olmadığı ileri sürülmüştür. Kararın düzeltilmesi istemi Dairenin 14/3/2016 tarihli kararı ile reddedilmiştir.

Bozma kararı üzerine dosya … İdare Mahkemesinin esasına kaydedilmiştir. Mahkemece bozma kararına uyularak 1/10/2016 tarihli kararla dava reddedilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

“… davacıya verilen hapis cezasına ilişkin karar, sonradan yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu uyarınca incelenmiş ve davacı hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş ise de; ceza mahkemesince delillerin takdiri ve suçun niteliği yönünden yapılacak değerlendirmede uyulacak ilke ve kuralların, disiplin hukuku bakımından uygulanan kurallardan farklı olması ve 657 sayılı Yasa’nın 131. maddesinde memurun, ceza kanununa göre mahkum olması veya olmaması halinin, ayrıca disiplin cezasının uygulanmasına engel olmayacağının hükme bağlanmış olması karşısında, davacı hakkında ceza yargılaması sonucu verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının, davacıya isnat edilen eylemin disiplin yönünden idarece ele alınmasına ve disiplin cezası verilmesine engel teşkil etmeyeceği, davacıya isnat edilen fiilin, ceza mahkemesi kararıyla sübuta erdiği, bu fiilin memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareket niteliğinde bulunduğu sonucuna varıldığından, dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir.”

Başvurucunun disiplin cezası verme yetkisinin zamanaşımına uğradığını, isnat edilen fiilin cinsel taciz suçunu oluşturmadığını, bu fiilin memurluktan çıkarmayı gerektirmediğini, hakkında HAGB kararı verildiğini, HAGB kararlarının amacına aykırı bir yorum yapıldığını ileri sürdüğü temyiz istemi Dairenin 28/9/2017 tarihli kararıyla reddedilerek mahkeme kararı onanmıştır. Karar düzeltme istemi de Dairenin 16/5/2018 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Bu karar 10/7/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

Başvurucunun İddiaları: Başvurucu; suçun işlendiği tarihe göre disiplin soruşturmasına başlanılan tarih itibarıyla disiplin cezası verme yetkisinin zamanaşımına uğradığını, isnat edilen fiilin cinsel taciz suçunu oluşturmadığını, bu fiilin memurluktan çıkarmayı gerektirmediğini, hakkında HAGB kararı verildiğini ifade etmektedir. HAGB kararlarının amacına aykırı bir yorum yapıldığını, idarenin takdir yetkisini kötüye kullandığını, masumiyet karinesi ve lekelenmeme hakkının gözardı edildiğini, Mahkemece mevzuatın ve somut olayın eksik ve hatalı değerlendirildiğini, aynı konudaki davalarda farklı kararlar verildiğini, hak arama özgürlüğünü zedelediğini belirterek adil yargılanma hakkının, eşitlik ilkesinin ve masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Esas Yönünden-Genel İlkeler: Bilindiği gibi ceza muhakemesi hukuku ile disiplin hukuku farklı kural ve ilkelere tabidir. Disiplin hukuku kurumun iç düzenini korumayı amaçlayan ve bunun için kamu görevlilerinin mevzuata, çalışma düzenine, hizmetin gereklerine aykırı fiillerine yönelik olarak uygulanacak yaptırımları ve bu yaptırımların uygulanmasındaki usul ve esasları düzenleyen bir hukuk alanıdır. Bazı hâllerde ise kamu görevlisinin fiili ceza hukuku kapsamında suç tanımına uymasının yanı sıra disiplin hukuku yönünden de sorumluluk gerektiren bir mahiyet taşıyabilir (benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Özcan Pektaş, B. No: 2013/6879, 2/12/2015, § 25; Kürşat Eyol, § 30). Böyle bir durumda Anayasa’da güvence altına alınan masumiyet karinesinin bir eylemi nedeniyle ilgili hakkında hem ceza hem de disiplin işlemlerinin yürütülmesine engel teşkil etmediğini, bu iki sürecin eş zamanlı olarak devam etmesinin de önünde anılan güvence bakımından bir mâni bulunmadığını belirtmek gerekir (M.E.T., B. No: 2014/11920, 3/7/2018, § 61).

Öte yandan ceza muhakemesi sonucunda kişinin müsnet suçu işlemediğine dair hükümler dışında ceza mahkemesi hükmü, disiplin makamları açısından doğrudan bağlayıcı değildir. Ancak cezai sorumluluğu ortadan kalkmış olsa dahi aynı olaylar nedeniyle -daha hafif bir ispat külfeti temelinde- kişi hakkında başka tür bir sorumluluğun tesis edilmesinin önünde bir engel bulunmamaktadır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Özcan Pektaş, § 25; Kürşat Eyol, § 30).

Ceza muhakemesiyle eş zamanlı olarak yürütülen, bir başka ifadeyle kişinin henüz suç isnadı altında olduğu, ceza makamları tarafından hakkında herhangi bir hüküm kurulmadığı süreçte devam eden disiplin soruşturma ve yargılamalarında masumiyet karinesi bakımından önemli olan husus; kamu makamlarının işlem ya da kararlarında belirttikleri gerekçeler veya kullandıkları dil nedeniyle bireye cezai sorumluluk yüklememeleri, ceza mahkemeleri tarafından henüz suçlu bulunmamış bireyin masumiyeti üzerine gölge düşürülmesine sebebiyet vermemeleridir (Galip Şahin, § 47).

Bununla birlikte ceza yargılamasına konu maddi olay ve olguların disiplin hukuku esasları çerçevesinde diğer kamu makamlarınca (idari/adli) ayrıca değerlendirilmesi ve bu değerlendirme sonucunda ulaşılacak kanaate göre

işlem/karar tesis edilmesi mümkündür. Bu bağlamda disiplin işlem ve yargılamalarında ceza yargılamasında elde edilen bir delile istinat edilmesi ya da kişi hakkında yapılan ceza yargılamasına bir olgu olarak atıf yapılmış olması tek başına masumiyet karinesinin sağladığı güvencelere aykırılık teşkil etmez. Ancak adli ve idari makamların kendi görev sınırlarını aşarak kişiyi suçlu ilan etmesi veya bu bağlamda birtakım çıkarımlarda bulunması masumiyet karinesinin ihlaline yol açabilir. Masumiyet karinesi kapsamındaki güvencelerin sağlanıp sağlanmadığının tespiti yapılırken ise kararın gerekçesinin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekir (Galip Şahin, § 48).

Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen durumlarda sanığın suçlu olduğu konusunda ulaşılmış bir vicdani kanaat bulunmakta ve bu kanaat kasten yeni bir suç işlenmemesi şartına bağlı olarak hüküm ifade etmemektedir. Gerçekten hükmün açıklanmasının geri bırakılması, mahkûmiyet konusunda vicdani kanaate ulaşmış mahkemenin buna ilişkin hükmü açıklamayı belirli bir süre ertelemesini, bu süre zarfında hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ve bu süre sonunda kişinin başka suç işlememesi hâlinde açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak davanın düşmesine karar verilmesini ifade eder. Bu çerçevede ceza davası dışında fakat ceza davasına konu olan eylemler nedeniyle devam eden idari uyuşmazlıklarda açıklanması geri bırakılan mahkûmiyet kararına dayanılması masumiyet karinesi ile çelişebilir (Kürşat Eyol, §§ 28, 29).

İdari uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi bakımından salt kişinin yargılanmış olmasından ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karardan söz edilmesi, masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden söz edebilmek bakımından yeterli değildir. Bunun için kararın gerekçesinin bütün hâlinde dikkate alınması ve nihai kararın münhasıran hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen fiillere dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerekir (Ramazan Tosun, B. No: 2012/998, 7/11/2013, § 63; Hüseyin Şahin, B. No: 2013/1728, 12/11/2014, § 40).

İlkelerin Olaya Uygulanması: Somut olayda başvurucu, aleyhine ceza davası açılmış ve hüküm verilmiş olmasının disiplin cezası verilmesine ilişkin işleme karşı açtığı davanın reddine gerekçe olarak gösterilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bir başka ifadeyle başvurucu gerek idarenin disiplin cezası kararında gerekse mahkeme kararında geçen somut herhangi bir ifadeden şikâyet etmemiş, bir bütün olarak ceza davasındaki suçlamalar esas alınarak disiplin cezası verilmesi ve buna karşı açtığı davanın reddedilmesinden yakınmıştır.

Yukarıda alıntılanan ilkeler uyarınca, ceza gerektiren herhangi bir suç isnat edilen ancak kesin olarak mahkûm edilmemiş bulunan bir kişiye yönelik hukuki kararın kişinin suçlu olduğu yönünde bir görüşü yansıtması hâlinde masumiyet karinesinin ihlal edilmiş olacağı açıktır.

Başvuruya konu Mahkeme kararının ret gerekçesinde münhasıran Ceza Mahkemesinin kararına dayanıldığı görülmektedir. Mahkeme gerekçesinde ceza mahkemesi kararına atıfla “…davacıya isnat edilen fiilin, ceza mahkemesi kararıyla sübuta erdiği…” ifadesine yer vererek başvurucunun eylemine uyan disiplin cezası ile cezalandırıldığı sonucuna ulaşmıştır. Mahkeme, disiplin cezasının hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşırken disiplin hukuku bağlamında bir delillendirmeyi esas alarak idare hukuku çerçevesinde somut olaya dair yeni bir hukuki değerlendirmede bulunmamıştır.

Bu kapsamda Mahkemece, uyuşmazlık konusu disiplin cezasına esas olan olaylara ilişkin yeni bir değerlendirme yapılmadan başvurucuya isnat edilen fiilin ceza mahkemesi kararıyla sübuta erdiği ifade edilerek disiplin cezasının hukuka uygun bulunduğu yönündeki gerekçesini kendi değerlendirmesinden ziyade HAGB kararı ile sonuçlanan ceza mahkemesi kararına dayandırdığı görülmektedir.

Ceza yargılamasından bağımsız, kendi kanaatini ortaya koyacak herhangi bir delili kararında irdelemeyen, olay ve olgular hakkında yeni bir değerlendirme yapmayan ilk derece mahkemesinin münhasıran ceza yargılaması sonunda verilen HAGB kararındaki tespitlere dayandığı ve eyleme yönelik anılan ifadelerinin de masumiyet karinesini ihlal edici mahiyette olduğu anlaşılmaktadır.

Sonuç olarak kararda yapılan değerlendirme ve kullanılan ifadelerin masumiyet karinesini ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır.

4. SONUÇ

Disiplin cezaları ve ceza verilmesine neden olan eylemler memurların çalıştıkları kurumun düzenine aykırı fiilleri nedeniyle kendilerine uygulanan zorlayıcı önlemler niteliğindedir. Disiplin cezasını gerektiren fiilin niteliğine göre ceza yargılamasında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiş olması disiplin hukuku yönünden ortada bir ceza mahkumiyeti bulunmadığından bahisle disiplin cezası uygulanmaması sonucunu doğurmayacaktır.5 Öte yandan Anayasa Mahkemesi’nin yerleşik kararlarından anlaşılacağı üzere disiplin cezaları verilirken doğrudan doğruya hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına dayanılması masumiyet karinesi ile çeliştiğinden, başvurucuların Anayasa Mahkemesine yaptığı başvurular lehlerine sonuçlanmaktadır. Dolayısıyla ceza muhakemesiyle eş zamanlı olarak yürütülen, disiplin soruşturmalarında masumiyet karinesi bakımından önemli olan husus; kamu idarelerinin işlem ya da kararlarında belirttikleri gerekçeler veya kullandıkları dil nedeniyle bireye cezai sorumluluk yüklememeleri, ceza mahkemeleri tarafından henüz suçlu bulunmamış bireyin masumiyeti üzerine gölge düşürülmesine sebebiyet vermemeleridir. Bu bağlamda disiplin soruşturma süreçlerinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına sadece atıf yapılmış olması tek başına masumiyet karinesinin sağladığı güvencelere aykırılık teşkil etmeyecektir.

Dipnotlar

1. Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasının Kamu Personel Hukukuna Etkileri, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Cilt:1, Yıl:1, Sayı:3 (20 Ekim 2010), Doç. Dr. Yasin SEZER1, Pamukkale Üniversitesi İİBF İdare Hukuku Öğretim Üyesi -Ali İhsan İPEK Denizli-Kale Hâkimi
2. 13.06.2013 tarihli ve 2012/665 başvuru numaralı Anayasa Mahkemesi Kararı
3. 12.11.2014 tarihli ve 2013/1728 başvuru numaralı Anayasa Mahkemesi Kararı
4. Anayasa Mahkemesi’nin 2018/23214 Başvuru Numaralı 25.02.2021 tarihli kararına özet bir şekilde yer verilmiştir.
5. Danıştay 12. Dairesi’nin 25.05.2012 tarihli ve 2012/3553 sayılı kararı

Kaynakça

1. Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasının Kamu Personel Hukukuna Etkileri, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Cilt:1, Yıl:1, Sayı:3 (20 Ekim 2010), Doç. Dr. Yasin SEZER1, Pamukkale Üniversitesi İİBF İdare Hukuku Öğretim Üyesi -Ali İhsan İPEK Denizli-Kale Hâkimi
2. 13.06.2013 tarihli ve 2012/665 başvuru numaralı Anayasa Mahkemesi Kararı Anayasa Mahkemesi’nin 2018/23214 Başvuru Numaralı 25.02.2021 tarihli kararı Danıştay 12. Dairesi’nin 25.05.2012 tarihli ve 2012/3553 sayılı kararı
3. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu 18.10.1982 tarihli T.C. Anayasası

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir